YÜK ULAŞIMININ GELECEĞİ NE DURUMDA?
Sürdürülebilir yük taşımacılığı ‘Sürücüsüz Araçlar’ ile yapılabilir mi?
Yük taşımacılığında, bir ürünün veya bir hizmetin bir yerden bir yere taşınırken yarar sağlaması için; emniyetli, ekonomik ve doğru zamanda teslimatının gerçekleşmesi gerekir. Peki ya sürdürülebilir yük taşımacılığının gerçekleşmesinde sürücüsüz araçların kullanımı bu kriterlere uygun yarar sağlar mı?
Ulaştırma sektörü, taşınan ya da ulaşımı sağlanan, varlığın niteliğine göre, yolcu ya da yük ulaşımı olarak iki temel alana ayrılmaktadır. Yük ulaşımı taşınan ürünlerin istenilen yere, istenilen zamanda ve istenilen koşullarda iletilmesini hedeflemektedir. Ulaştırma sistemleri, hareketin gerçekleştiği ortam göz önüne alındığında, karayolu, demiryolu, hava yolu, deniz yolu ve boru hattı sistemleri olarak sınıflandırılmaktadır. Her bir sistem kendi içerisinde farklı bazı alt sistemleri içermekte olsa da her birinin ortak hedefi, güvenli ve verimli bir ulaştırma hizmeti sunmaktır.
Ulaştırma sistemlerinin verimliliği, birim yolcu ya da yükü birim uzaklığa taşıma maliyeti açısından değerlendirilmektedir. Türkiye’de hem yolcu hem de yük ulaşımı %90’lar oranında karayolu sistemleri ile gerçekleştirilmektedir. Dünyanın birçok yerinde de karayolunun baskın ulaşım türü olduğu bir gerçektir. Kara trafiğinde yaşanan bu yoğunluktan dolayı artan kaza sayıları, toplam kayıpların daha fazla olmasına neden olmaktadır.
Şekil1’de görüldüğü gibi, ülkemizde karayolu sistemleriyle yapılan yolcu-km ve yük-km miktarları da yıldan yıla artış göstermektedir. Bu nedenle ulaşımın daha güvenli ve daha verimli bir biçimde gerçekleşmesi amacıyla çeşitli çalışmalar yürütülmektedir.
Bu çalışmaların başında ise sürücüsüz taşıtlar gelmektedir. Her ne kadar büyük oranda yolcu ulaşımı amacıyla geliştiriliyor olsa da sürücüsüz taşıtların yük ulaşımında da önemli bir dönüşüm yaratacağı bir gerçektir. Ancak bu dönüşüm geceden sabaha, bir anda gerçekleşmesinin mümkün olmamakla beraber, trafiğin tamamen sürücüsüz araçlardan oluşması için belirli bir süreye ihtiyaç olacaktır. Bu süre boyunca da hem sürücülü hem de sürücüsüz taşıtlar trafikte birlikte hareket gerçekleştireceklerdir. Bu durumu şu anda gözümüzde canlandırmamız ne kadar zor olsa da…
Sürücüsüz taşıtlara ilişkin çalışmalar temelde karayolu sistemleri ve araçları göz önüne alınarak gerçekleştirilmiştir. Ancak günümüzde demiryolu, havayolu ve deniz yolu sistemleri için de sürücüsüz araçlar geliştirilmekte ve kullanılmaktadır.
Her ne kadar sürücüsüz taşıtlar günümüz ulaştırma sistemlerine işlemeye başlasa bile, mevcut durumda bu taşıtlara ilişkin yasal mevzuatlarda pek çok boşluk bulunduğu göze çarpmaktadır. Sürücüsüz taşıtlar güvenlik ön planda tutularak geliştirilmekte olsalar da karıştıkları trafik kazaları, henüz bu güvenliğin istenilen düzeye olmadığını gözler önüne sermektedir.
Ayrıca çok daha güvenli olacakları düşünülse de sıfır risk ya da sıfır kaza gibi bir olasılık söz konusu değildir. Bu, birtakım etik tartışmaları da doğurmaktadır. Örneğin, bir sürücüsüz taşıtın kazaya karışması durumunda, önüne bir çocuk çıktığında ve sürücüsüz taşıt çarpmadan duramayacağını algıladığında nasıl bir karar almalıdır? Başka yöne kırıp yoldan çıkarak başka araçlara çarpa olasılığı da varsa, sürücüsüz taşıt nasıl davranmalıdır? Bu konu, temelde pek çok alandan uzmanların üzerinde tartıştığı konulardan bir tanesidir. Sürücüsüz taşıtlar ve karıştıkları kazalara ilişkin bir diğer sorunda, gerçekleşen kazalarda, kusur oranının kimde olduğuna karar verilecek yöntemin belirlenmesidir. İnsan sürücülü araçların karıştığı kazalarda kusur: sürücülerin her birinde, araçlarda, yayalarda ya da yolda bulunabilmektedir.
Aracın fiziki yapısını, kontrol sistemlerini, bunu sağlayan LIDAR gibi uzaktan algılama donanımları, hareket kurallarını içeren yazılımları, diğer araçlarla, altyapıyla ya da çevreyle iletişimi sağlayan yazılımları geliştiren unsurlar birbirinden farklıdır. Bunun yanı sıra, herhangi bir bileşenin geliştirilmesinde birden fazla sorumlu kişi ya da kuruluş da bulunabilmektedir. Herhangi bir kazada kusurun hangi oranda ve kimde olacağını açık bir biçimde belirleyecek kural, kanun ve yönetmeliklere gereksinim bulunmaktadır. Sürücüsüz taşıtların güvenliğine ilişkin bir diğer önemli konu ise siber güvenliktir. Bu taşıtların çeşitli iletişim sistemleri ve protokolleri kullanılarak diğer araçlarla, altyapıyla ve çevreyle haberleşecekleri açıktır. Bu nedenle de sistem dışından, özellikle de art niyetli müdahalelere açık olabileceği düşünülmektedir. Her ne kadar bu sistemlerde gelişmiş ve güvenli iletişim protokolleri kullanılacağı düşünülse de en gelişmiş güvenlik sistemlerinin ya da kuruluşların internet korsanları tarafından siber saldırıya uğrayabildikleri de günümüzde sıkça rastlanılan bir durumdur. Dolayısıyla sistemdeki tek bir taşıtın bile işletim sistemini etkileyecek bir siber saldırı, ulaştırma sisteminin tamamen etkilenmesini bile sağlayabilecek bir soruna neden olabilir. Özellikle yük ulaşımında kullanılan sürücüsüz taşıtlar göz önüne alındığında, karşılaşılabilecek bir diğer sorun ise, ulaşımı sağlayan taşıtların fiziksel güvenliğinin sağlanmasıdır. Alarm ya da GPS gibi takip sistemleri ile hırsızlık riskinin azaltılabileceği düşünülse de fiziki bir zarar riski belki de öncelikli olarak değerlendirilmesi gereken bir konu olmalıdır.
Sonuç olarak; sürücüsüz taşıtlar her ne kadar gündelik hayatımıza girmeye başlamış olsa da trafiğin tamamen sürücüsüz taşıtlardan oluşmasının önümüzdeki 30 ila 50 yıllık bir geçiş sürecinin olduğu düşünüldüğünde, bu sorunların farklı paydaşların katılımı ve eşgüdümüyle geliştirilecek çözümler geliştirilmesi ve bu çalışmalara zaman geçirilmeden hız verilmesinin oldukça önemli olduğu açıktır.
LIDAR: Lazer ışınlarını kullanarak, nesnelerin, ölçüm aleti arasındaki uzaklığını ölçmeye yarayan bir uzaktan algılama teknolojisidir.