Ana KategoriDenizyoluHaberLojistikSürdürülebilir Ulaşım

Kanal İstanbul Projesinin Çevresel Etkileri ve Faydaları

Çevresel Riskler ve Ulusal Kazanımlar Işığında Kanal İstanbul'un Çok Boyutlu Analizi

Kanal İstanbul Projesi, İstanbul’un Avrupa yakasında, Marmara Denizi ile Karadeniz arasında yapay bir su yolu oluşturulmasını hedefleyen, küresel ölçekte iddialı bir altyapı çalışmasıdır. Proje, yaklaşık 45 kilometrelik bir uzunluğa ve 275 metre genişliğe sahip olacak şekilde planlanmıştır. Resmî Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporları ve proje tanıtım belgeleri incelendiğinde, Kanal İstanbul’un olumlu etkilerinin yanı sıra çeşitli çevresel riskleri olsa da çözümleri olduğu görülmektedir. Bu çalışma, projeye ilişkin resmî belgelerde yer alan bulguları özgün bir dille analiz ederek, tarafsız bir değerlendirme sunmaktadır.

1. Su Kaynaklarına Olası Etkiler

 

1.1. Sazlıdere Barajı

Kanal İstanbul güzergâhı üzerinde yer alan Sazlıdere Barajı, halihazırda İstanbul’un Avrupa yakasındaki içme suyu ihtiyacının bir bölümünü karşılamaktadır. Barajın yıllık su sağlama kapasitesi yaklaşık 49–55 milyon m³ arasında değişmektedir. Proje sonrasında baraj alanının %61’inin kanal tarafından etkilenmesiyle, Sazlıdere’nin kullanım kapasitesinin ~19 milyon m³/yıl seviyesine gerileyeceği resmî raporlarda belirtilmiştir. Bu durum, İstanbul’un toplam yıllık su tüketiminin yaklaşık %2,8’ine denk gelen bir kaybı işaret etmektedir. Yetkili kurumlar bu oranın, İstanbul’un genel su arzı açısından kritik bir tehdit oluşturmadığını vurgulamaktadır.

1.2. Terkos (Durusu) Gölü

Terkos Gölü, yılda yaklaşık 133,9 milyon m³ su sağlayarak İstanbul’un önemli su kaynaklarından biri konumundadır. Kanal İstanbul güzergâhı gölden doğrudan geçmemekle birlikte, yakın konumda yer aldığı için dolaylı etkiler gündeme gelmiştir. Resmî ÇED belgelerine göre, Terkos Gölü’nde kanal nedeniyle beklenen su kaybı yılda ~2,7 milyon m³ seviyesindedir; bu oran gölün toplam kapasitesinin yalnızca %2’si kadardır. Ayrıca, kanal ve göl arasındaki yükseklik farkı nedeniyle deniz suyunun Terkos’a doğru ilerlemesinin fiziksel olarak mümkün olmadığı belirtilmiştir.

1.3. Melen Sistemi ve İstanbul’un Uzun Vadeli Su Güvencesindeki Yeri

İstanbul’un artan nüfusu ve iklim değişikliği kaynaklı belirsizlikler karşısında su arz güvenliğini sağlamak amacıyla geliştirilen Melen Sistemi, kentin en stratejik dış kaynaklı su tedarik projelerinden biridir. Bu sistem, Melen Çayı’ndan doğrudan terfi hattıyla İstanbul’a su iletimi ile Melen Barajı üzerinden rezervuar destekli uzun vadeli depolama kapasitesinin oluşturulması gibi iki temel yapıdan oluşmaktadır.

2024 yılında, İstanbul’a Melen ve Yeşilçay sistemlerinden toplamda 404 milyon metreküp su sağlanmıştır. Ancak bu miktarın önemli bir bölümü, henüz tam işlevsel hale gelemeyen Melen Barajı’ndan değil, Melen Çayı üzerinden doğrudan terfi edilerek karşılanmıştır. Çünkü yürütülen yapı analizleri ve teknik denetimler neticesinde, rezervuar kapasitesinin tam olarak devreye alınması ileri bir tarihe planlanmış; bu süreçte su temini, geçici olarak yüzeysel iletim sistemleri üzerinden sürdürülmüştür.

Melen Barajı’nın öngörülen teknik kapasitesi, tam faaliyete geçtiğinde İstanbul’a yılda yaklaşık 1,1 milyar metreküp su sağlayacak şekilde tasarlanmıştır. Bu değer, kentin yıllık ortalama su tüketimiyle (yaklaşık 1,1–1,2 milyar m³) neredeyse eşdeğer olup, İstanbul’un su ihtiyacını tamamıyla karşılayabilecek düzeyde bağımsız ve tamamlayıcı bir kapasite sunmaktadır. Buna karşılık, Kanal İstanbul Projesi sonucunda ortaya çıkabilecek yaklaşık 32,7 milyon metreküplük yıllık su kaybı (Sazlıdere + Terkos) dikkate alındığında, Melen Barajı’nın bu kaybı teknik olarak fazlasıyla karşılayabilecek bir potansiyele sahip olduğu anlaşılmaktadır. Ancak sürdürülebilir bir su politikası açısından işletme güvenliği ve kaynak çeşitliliği ile desteklenmesi gerekmektedir.

Melen sisteminde yaşanabilecek gecikmeler veya operasyonel aksaklıklar, özellikle kurak dönemlerde İstanbul için ek bir baskı unsuru haline gelebilir. Dolayısıyla, Melen Barajı’nın tamamlanması ve güvenli bir şekilde işletmeye alınması, hem Kanal İstanbul kaynaklı su kayıplarının dengelemesi hem de İstanbul’un gelecekteki iklim risklerine karşı dayanıklılığının artırılması açısından kritik bir öneme sahiptir.

Tablo 1. Kanal İstanbul’un Su Kullanımına Etkisi

 

2. Tarım Alanları ve Arazi Kullanımı

Proje güzergâhı üzerinde yapılan arazi analizlerine göre, Kanal İstanbul hattının yaklaşık %52’si tarım arazisi kapsamına girdiği belirtilmekle birlikte; resmî açıklamalara göre, bu bölgelerde yoğun tarımsal üretim yapılmadığı ve dolayısıyla tarımsal verim açısından büyük bir kayıp yaşanmayacağı belirtilmektedir.

Resmî verilere ve ÇED raporlarına göre, Kanal İstanbul güzergâhında “tarım arazisi” olarak sınıflandırılan alanların yaklaşık %52’si tarımsal niteliktedir, ancak bu arazilerin yalnızca  %10–15’lik bir kısmında aktif tarımsal faaliyet yürütülmektedir.

Şekil 1. Tarım Arazileri İçinde Kanal İstanbul Güzergâhındaki Aktif Tarım Alanı Payı

Bu pasta grafik, İstanbul’daki toplam tarım arazileri ile Kanal İstanbul güzergâhında gerçekten tarım yapılan kısmın oranını görselleştiriyor.

Görüldüğü gibi:

  • İstanbul genelinde yaklaşık 5400 km² tarım arazisi bulunuyor.
  • Kanal İstanbul güzergâhında aktif olarak tarım yapılan alan ise sadece ~3 km² civarında.

Yani Kanal güzergâhı üzerindeki tarım faaliyeti olan araziler, İstanbul’un toplam tarım alanının yüzde birinden bile azını oluşturuyor.

3.Ekosistem ve Çevresel Etkiler

Kanal İstanbul’un doğrudan ve dolaylı olarak çeşitli ekosistemler üzerinde etkili olacağı öngörülmektedir.

  • Biyoçeşitlilik: Güzergâh boyunca ormanlık alanlar, sulak alanlar ve yerel fauna yaşam alanları yer almaktadır. ÇED raporlarında, flora ve fauna araştırmaları sonucunda belirlenen hassas alanlar için koruma önlemleri taahhüt edilmiştir.
  • Yaban Hayatı Geçişleri: Kanal, kara memelileri için doğal bir bariyer oluşturabilir. Bu sorunun giderilmesi için ekolojik köprü veya geçit gibi çözümlerin geliştirilmesi önerilmiştir.
  • Deniz Ekosistemi: Kanalın açılmasıyla Karadeniz ve Marmara Denizi arasındaki su değişimi hızlanabilir. Modellemelere göre Marmara Denizi’nin su kalitesinde belirgin bir olumsuzluk beklenmemektedir.
  • Su Kullanımı: Kanal inşaatı başlamadan, Melen barajının tamamlanmasıyla oluşacak olan yeni tabloya baktığımızda su kullanımının İstanbul’a olumsuz bir etkisi oluşmayacağı belirtilmiştir.

4. Projenin Faydaları

Kanal İstanbul Projesi, sadece yeni bir su yolu oluşturmakla sınırlı kalmayan; aynı zamanda Türkiye’nin ulaştırma, ekonomik kalkınma, kentleşme ve jeopolitik strateji alanlarında çok boyutlu dönüşümünü hedefleyen bir altyapı vizyonudur. Projenin potansiyel faydaları, kısa vadeli ekonomik getirilerin ötesinde, uzun vadeli ulusal kapasiteyi artırma işleviyle değerlendirilmelidir. Projenin bazı faydaları aşağıda maddeler halinde açıklanmaktadır.

  • Deniz Ulaştırmasında Emniyetin Artırılması

İstanbul Boğazı, mevcut durumda yıllık 40.000’i aşkın gemi geçişiyle dünyanın en yoğun deniz geçiş yollarından biridir. Bu sayı, Panama ve Süveyş kanallarıyla kıyaslandığında, karmaşık seyir yapısı ve kentsel alanlarla iç içe geçmişliği nedeniyle daha büyük bir risk potansiyeli taşımaktadır. Tehlikeli madde taşıyan gemiler, başta İstanbul halkı olmak üzere çevre ve deniz canlıları için ciddi tehdit oluşturmaktadır. Kanal İstanbul, seyir güvenliği açısından kontrollü, modern ve teknolojik donanımlı bir alternatif geçiş olanağı sunarak bu riskleri minimize etmeyi hedeflemektedir.

  • Alternatif ve Egemen Su Yolu Oluşturulması

Montrö Boğazlar Sözleşmesi çerçevesinde Türkiye’nin İstanbul Boğazı üzerinde sınırlı yetkilerle hareket edebildiği dikkate alındığında, Kanal İstanbul’un oluşturacağı yeni güzergâh, Türkiye’nin egemenlik hakları çerçevesinde yönettiği bir ticari su yolu niteliği taşımaktadır. Bu durum, deniz ticaretinden elde edilecek gelirlerin artırılması ve uluslararası geçişlerde Türkiye’nin denetim kapasitesinin güçlendirilmesi anlamına gelir.

  • Yeni Ekonomik Alanlar ve İstihdam Olanakları

Proje kapsamında inşa edilecek liman, lojistik merkez, konteyner depolama alanları, sanayi odaklı hizmet bölgeleri ve entegre ulaştırma yapıları sayesinde, Marmara Bölgesi’nde yeni bir ekonomik canlılık yaratılması hedeflenmektedir. Bu durum, özellikle inşaat, taşımacılık ve liman işletmeciliği sektörlerinde istihdam artışı ve tedarik zinciri genişlemesi anlamına gelmektedir. Ek olarak, kanal çevresinde planlanan yeni yerleşim alanları, planlı kentsel dönüşüm politikalarına destek sağlayacak biçimde kurgulanmaktadır.

  • Kentsel Gelişim ve Deprem Riskine Karşı Yeni Rezerv Alanlar

İstanbul’un mevcut yapı stoğu, özellikle Marmara deprem kuşağı üzerindeki riskli bölgelerde, dönüşüm ihtiyacı taşımaktadır. Kanal çevresinde oluşturulacak yeni yerleşim alanları, modern, depreme dayanıklı ve düşük yoğunluklu bir şehirleşme modeli olarak değerlendirilmektedir. Böylece mevcut riskli yapıların kontrollü bir biçimde boşaltılması ve rezerv alanlara yönlendirilmesi mümkün olacaktır.

  • Ulaştırma Entegrasyonu ve Lojistik Üstünlük

Kanal İstanbul; hava, kara, deniz ve demiryolu bağlantılarıyla entegre bir şekilde planlandığı için, sadece bir kanal değil, aynı zamanda lojistik süper koridor özelliği taşımaktadır. Proje, Kuzey Marmara Otoyolu, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Halkalı-Kapıkule Hızlı Tren Hattı ve İstanbul Havalimanı ile doğrudan ilişkilidir. Bu durum, Türkiye’nin uluslararası ticarette çok modlu taşımacılık kapasitesini artırarak rekabet gücünü yükseltme potansiyelini beraberinde getirmektedir.

  • Jeopolitik Strateji ve Uluslararası Varlık Gösterimi

Karadeniz’e kıyıdaş ülkelerle olan denge ilişkileri açısından Kanal İstanbul, Türkiye’nin bölgesel bir deniz gücü olarak konumlanmasında önemli bir rol üstlenmektedir. Proje, sadece ekonomik değil, jeopolitik bir manevra aracı olarak da değerlendirilmekte; Türkiye’nin uluslararası düzeyde deniz yetki alanları ve deniz ticareti üzerindeki görünürlüğünü ve etkinliğini artırmaktadır.

5. Sonuç

Kanal İstanbul Projesi, yalnızca bir ulaştırma altyapısı değil, Türkiye’nin coğrafi avantajlarını stratejik güce dönüştürme vizyonunun önemli bir adımıdır. İstanbul Boğazı üzerindeki mevcut trafik yükü, zamanla artan gemi boyutları ve güvenlik endişeleri, alternatif bir geçiş koridorunun gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu kapsamda Kanal İstanbul, hem lojistik sürekliliği güçlendiren, hem de deniz taşımacılığını daha emniyetli ve verimli hale getiren yapısıyla dikkat çekmektedir.

Elbette ki projenin çevresel etkileri ve kaynak kullanımı titizlikle değerlendirilmelidir. Ancak bu etkilerin, doğru mühendislik çözümleri ve uzun vadeli planlamayla kontrol altına alınabileceği teknik olarak mümkündür. Stratejik hedefler doğrultusunda Kanal İstanbul’un kazandıracakları, milli güvenlikten ekonomik çeşitliliğe, uluslararası rekabetten bölgesel prestije kadar birçok alanda Türkiye’nin elini güçlendirecektir. Bu proje, Türkiye’nin sadece bugünkü ihtiyaçlarına değil, gelecekteki jeopolitik rolüne ve ekonomik kapasitesine de yatırım anlamı taşımaktadır. Kontrollü şehirleşme, ileri mühendislik uygulamaları ve sürdürülebilir planlama ilkeleriyle birlikte yürütüldüğünde, Kanal İstanbul Türkiye’nin altyapı hamleleri içinde bir dönüm noktası olabilir.

Sonuç olarak; karar sürecinde önemli olan, bu projenin risklerini küçümsemeden ama fırsatlarını da göz ardı etmeden, bilimsel temellere dayalı, vizyoner ve rasyonel bir yönetim anlayışıyla ele alınmasıdır. Kanal İstanbul, bu perspektifle değerlendirildiğinde, Türkiye’nin güçlü geleceği için Kanal İstanbul, stratejik bir yatırım ve vizyoner bir adımdır.

 

 

 

Kaynak
T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı. Kanal İstanbul Projesi Nihai Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Raporu, 2019. İstanbul Büyükşehir Belediyesi. Kanal İstanbul Projesi Çok Disiplinli Bilimsel Değerlendirme Raporu, İBB Yayınları, 2020. T.C. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı. Kanal İstanbul Projesi Tanıtım ve Teknik Bilgilendirme Dosyaları, 2020. T.C. DSİ, Melen Projesi Teknik Değerlendirme Sunumu, 2022. Hidropolitik Akademi, “Melen Barajı’nın Zemin Etütleri ve İnşaat Süreci”, 2023.Doğa Derneği. Kanal İstanbul Projesi ÇED Raporu Bilimsel Değerlendirme Raporu, Mart 2020.

Uğur Tekin

Uğur Tekin 1998 yılında Diyarbakır'da dünyaya gelmiştir. Lise öğrenimini İstanbul'da tamamladıktan sonra, Yalova Üniversitesi Ulaştırma Mühendisliği bölümünde lisans eğitimini başarıyla bitirmiştir. Halen İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa İnşaat Mühendisliği Anabilim Dalı'nda yüksek lisans eğitimine devam etmektedir. Kariyerine mühendislik alanında adım atan Tekin, aynı zamanda sivil toplum çalışmalarıyla da tanınmaktadır. Mimar ve Mühendisler Grubu'nun gençlik yapılanması olan Genç MMG'nin Genel Başkanlık görevini yürütmektedir. Ayrıca, Akıllı Ulaşım Sistemleri Türkiye (ITS Turkey) derneği ve Mikro Mobilite Teknolojileri Derneği'nde de aktif olarak yer almakta, bu alandaki gelişmelere katkı sağlamak için çaba göstermektedir. Şu anda, Halkalı-İstanbul Havalimanı Metro Projesi'nde Kontrol Mühendisi olarak görev yapan Tekin, projede üstlendiği sorumluluklarla ulaşım altyapısına önemli katkılarda bulunmaktadır.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu