Sürdürülebilir Ulaşım

DOĞRU PLANLAMA İLE DAHA ERİŞİLEBİLİR DOĞRU ŞEHİRLER

TÜİK(Türkiye İstatistik Kurumu) Nisan 2018 verilerine göre, Nisan ayı sonu itibarıyla trafiğe kayıtlı toplam 22 milyon 551 bin 157 adet taşıtın %54,3’ünü otomobil, %16,4’ünü kamyonet, %13,9’unu motosiklet, %8,2’sini traktör, %3,8’ini kamyon, %2,1’ini minibüs, %1’ini otobüs, %0,3’ünü ise özel amaçlı taşıtlar oluşturdu. Diğer kentlerimizde henüz daha düşük seviyelerde olsa da 2006 yılında yapılan bir çalışmada, İstanbul’da 2,5 saate varan kişi başına günlük ortalama seyahat süresi ve bunun tekabül ettiği asgari emek kaybının yılda 300 milyon TL civarında olduğu belirtilmiştir. Yine TÜİK verilerine göre 2006 yılına oranla motorlu karayolu taşıt sayısı ve bireysel otomobil sayısının iki katına çıktığı göz önünde bulundurulduğunda söz konusu kaybın çok daha yüksek seviyelere çıktığı düşünülmektedir.

Şekil 1. Motorlu Kara Taşıt Sayısı (tuik.gov.tr)

Peki bu trafik problemi ve dolayısı ile yaşanan yüzlerce milyon TL lik emek kaybı, sebep olduğu sosyolojik ve psikolojik maliyetleri makul seviyeye indirmek, daha erişilebilir ve daha yaşanabilir doğru şehirlerin imarı nasıl mümkün olacak? Evet, toplu taşıma ve raylı sistemler bu soruya büyük ölçüde cevap veriyor olabilir, ancak acaba toplu taşıma ve raylı sistem yatırımları bu problemi çözmekte tek başına yeterli olacak mı?

Kent içi trafik problemine yönelik olarak gerçekleştirdiğimiz veya planladığımız raylı sistemler ve toplu taşımacılık yatırımlarının maalesef problemin köklü çözümünü değil ancak zararlı sonuçlarını asgari düzeye indirgemeyi temin ettiği söylenebilir. Trafik yoğunluğunu azaltmaya çalışmak önemli bir hamle, ancak kesin ve kalıcı bir çözüm istiyorsak doğru planlama ile doğru şehirler kurmalı ve bu şehirleri doğru toplu taşıma ağları ile donatmalıyız. Böylelikle insanların bireysel otomobil kullanımını asgari düzeye indirerek daha verimli ve konforlu bir yaşam imkânı sunabilir, trafik karmaşasından kaynaklanan doğrudan ve dolaylı maliyetleri asgari düzeye indirebiliriz. Ulaşım problemine köklü bir çözüm sunabilmek ve daha erişilebilir doğru şehirler oluşturmak için ulaşıma etkiyen bütün faktörler ve etki düzeylerini göz önünde bulundurmalı ve buna göre bir yol haritası çizmek gerekmektedir.

Bu yazımızda özellikle büyük şehirlerimizde yaşam kalitesini ve ticari hayatı olumsuz etkileyen, bireylerin huzursuz ve verimsiz bir yaşam sürmesine sebebiyet veren ulaşım ve trafik problemine daha köklü bir çözüm önerisi getirmek üzere bir takım değerlendirmelere yer verilecektir. Bu kapsamda ulaşım planlamasının aşamalarını göz önünde bulundurarak planlamada önemli rol oynayan etkenler üzerinden değerlendirmeler sunarak kalıcı ve etkili çözüm önerilerine ulaşmak hedeflenmektedir.

Ulaşım türleri yolculuk amaçlarına göre; Ev-iş, Ev-okul, Ev-Diğer ve Ev uçlu olmayan yolculuklar olmak üzere dört ana gruba ayırılabilmektedir. Planlama yapılırken ilgili bölgedeki nüfus, iş gücü, yurt ve hastane kapasiteleri, gelir düzeyi, sosyoekonomik durum gibi veriler kullanılmakta, bu veriler ışığında tercih edilecek olası ulaşım türü ve kapasite ihtiyacı tahminleri ortaya konulmaktadır. Bu ölçütler de tahminleri desteklemekte, “konut” yerleşimi ve şehir planlamasının ulaşım planlamasının da odağını oluşturduğunu göstermektedir. Şehir planlarında konut, iş ve diğer sosyal alanların planlaması doğru yapılabilirse erişilebilir ve sürdürülebilir ulaşımın sağlanması mümkün olacak ve daha yaşanabilir şehirler oluşturulacaktır.

Dünyanın birçok metropolünde, şehir planlamalarının doğru yapılamaması sebebiyle trafik sıkışıklığı gündemi oldukça fazla meşgul etmekte, ulaşım yatırımları yerel yönetimler için önemli bir yer tutmaktadır. Büyük şehirlerde trafik probleminin oluşmamasını sağlamak üzere, kent merkezlerindeki nüfus yoğunluğunu oluşturan hastaneleri, üniversiteleri ve fabrikaları daha çok şehrin dış semtlerinde konumlandırmak makul bir yaklaşım olarak görülmektedir. Dünya genelinde ve ülkemizde bulunan büyük şehirlerimizi incelediğimizde, bazı fabrika ve üretim atölyelerinin zaman içerisinde nispeten şehir dışına taşındığını görüyoruz. İlk etapta bu gibi eylemler ulaşımı rahatlatacak ve trafik problemini azaltacak gibi görülmekte ve özellikle yüksek tonajlı nakliye araçlarının şehir merkezi trafiğinden çekilmesini sağladığından kısmen başarılı da olmaktadır. Ancak bu fabrika arazilerinin özellikle yüksek katlı konut ve alışveriş merkezi inşa etmek için kullanılması ile trafik problemi daha içinden çıkılmaz bir hal almakta ve sürdürülebilir olmaktan uzaklaşmaktadır.

Kentsel yapı ve ulaşım sistemleri birbirini şekillendirir. Arazi kullanımı ve taşımacılığı ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır. Profesyonellerin, çevresel ve ekonomik hedefleri yerine getirirken, sosyal ve yaşam kalitesi hedeflerini dengeleyen şekillerde anlamaya ve sonradan cevap vermeyi zor buldukları bu bağlantıdır. Sonuçlar, çarpık arazi kullanımı örnekleri, kentsel yayılma, artan araba kullanımı ve tıkanıklığa bağlı düşük yoğunluklar. İnsanlar günlük aktivitelerini sürdürdükçe trafik sıkışıklığı artıyor, hava kalitesi tehdit altında ve giderek artan oranlarda zaman, arazi ve para tüketiliyor. Yollar ulaşım ihtiyaçlarımızı karşılamada ve ekonomik hedeflerimizi desteklemede kritik bir rol oynamaktadır. Bununla birlikte, yüksek araç kullanımını karşılamak için karayolu altyapısının hâkim olduğu kentsel alanlar genellikle kötü olanaklar, tıkanıklık, düşük erişilebilirlikten yana mustarip olup çevreye önemli ölçüde etki etmektedir. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, bu sorunlara çok çeşitli çözümler önerilmektedir: yeni yollar oluşturmaktan otomobillerin yasaklanmasına ve otobüs hizmetlerinin iyileştirilmesinden akıllı büyüme stratejilerine kadar, bunların tümü sürücü davranışını ve seyahat modellerini etkilemeyi amaçlamıştır. Daha sık olarak, çözümler, bazen karşılıklı münhasır hedeflerle merkezi idarenin farklı kurumları tarafından uygulandığı için ulaşım planlaması ve arazi kullanım yönetimi süreçlerinde koordinasyon problemleri gözlenebilmektedir. Bu tedbirleri uygulamak için kesinlikle sektörel bir yaklaşıma odaklanmak istenmez, ayrıca trafik sıkışıklığını gidermek için parçalı bir temelde farklı önlemlerin uygulanması sürdürülebilir değildir. Trafik sıkışıklığını sürdürülebilir bir şekilde yönetmenin anahtarı, dengeli ve koordineli bir dizi çözüm yöntemi içeren paket oluşturmak, arz, talep ve arazi kullanım yönetimi ölçütlerini içeren entegre stratejiler geliştirmektir.

Ulaşım ve trafik problemini şehir özelinden yurt geneline taşıdığımızda da benzer yöntem ve yaklaşımların çözüm getireceği düşünülebilir. Belirli büyük şehirlerde iş, okul ve sosyal imkânların yoğunlaşması bu şehirlere olan ilgili arttırdığı gibi nispeten küçük şehirlerdeki vatandaşın kendi habitatını terk ederek büyük şehirlere yerleştiği bilinen bir gerçektir. Bu kapsamda yerel kalkınmaya önem verilerek atılacak adımlar, küçük şehirlerde iş, okul ve sosyal imkânların arttırılması büyük şehirlerdeki nüfus ve dolayısı ile ulaşım yükünü hafifletecek, küçük şehirlerin de kalkınması ve gelişmesi ile ülke ekonomisi ve refahı için önemli bir yol kat edilecektir. Tersine göçü beraberinde getirecek bu kalkınma hareketini destekle, nüfus ve sosyal anlamda büyümesi beklenen şehirler için yapılacak doğru şehir ve ulaşım planlaması ile huzur dolu daha yaşanabilir şehirlerin oluşması mümkün olacaktır.

Sonuç olarak ulaşım açısından ele aldığımızda erişilebilir ve sürdürülebilir doğru şehirler oluşturabilmek için tek başına ulaşım yatırımları çözüm olmayacağı gibi tek başına planlama da tabii ki yeterli olmayacaktır. Bu sebeple, öncelikle başta İstanbul olmak üzere nüfus ve trafik yoğunluğu yüksek ve hızla artmakta olan büyük şehirlerimizden nispeten nüfus yoğunluğu düşük büyük şehirlerimizden başlamak üzere ülke genelinde, yerel kalkınma odaklı iş ve sosyal imkân dengesini sağlamaya yönelik politikaların geliştirilmesi gerekmektedir. Daha sonra ulaşım yatırımları ve şehir planlamaları özellikle tersine göç ile yeni kurulacak ve genişleyecek şehirlerde bir uyum içerisinde çalışılmalı, şehirler belirli merkezlerde yoğunlaştırılmak yerine daha geniş alanlarda kendi cazibe merkezlerine sahip olmalı, toplu taşıma ağları genişletilmeli daha erişilebilir yatay şehirler kurulmalıdır. Nüfus yoğunluğunun bu sayede düşürülmesi beklenen büyük şehirlerde ise yoğunluğun zaman içerisinde mevcut ulaşım yatırımlarının yeteceği düzeye ineceği, en azından daha rahat bir erişim imkânı sağlanacağı bir gerçektir. Bunun haricinde bu büyük şehirlerimizde de uzun vadeli yeni ve doğru kentsel dönüşüm planları ile daha önce de bahsettiğimiz şekilde ve tabii ki doğal çevresiyle uyum içerisinde daha geniş alanlara yayarak kesin çözüme ulaşmamız mümkün olacaktır.

Kaynaklar

KENTSEL RAYLI TAŞIMA ÜZERiNE BiR iNCELEME (iSTANBUL ÖRNEGi) – İbrahim OCAK, Ekrem MANİSALI

MANAGİNG TRAFFİC CONGESTİON – THE CASE OF LAND-USE MANAGEMENT AND TRANSPORT PLANNİNG INTEGRATİON – Dr. Werner Heyns Arup (Pty) Ltd., Johannesburg, South Africa.

İsmail Ay

1989 yılında Konya'da doğdu. 2011 yılında İTÜ İnşaat Mühendisliği bölümünde tamamladığı lisans eğitimi sonrasında, 2014 Ulaştırma Mühendisliği yüksek lisans programını, 2021 yılında Anadolu Üniversitesi Web Tasarım ve Kodlama ön lisans eğitimini tamamladı. İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Ulaştırma Mühendisliği Doktora programı tez çalışmasına ve İstanbul Üniversitesi Adalet ön lisans eğitimlerine devam etmektedir. 2012-2018 yılları arasında İBB iştiraklerinden Metro İstanbul AŞ.'de, 2018-2020 Yılları arasında Etüt Proje şefi olarak İSPARK AŞ.’de, 2020-2022 yılları arasında Gayrettepe ve Halkalı-İstanbul Havalimanı projesinde APCO Altınok müşavirlik hizmetleri bünyesinde kontrol şefi olarak, 2022-2023 yılları arasında TCDD Teknik AŞ bünyesinde, Avrasya Karayolu tüneli bakım çalışmaları ve Gayrettepe-Havalimanı metro hattı demiryolu ve inşaat işleri kapsamında proje yöneticisi olarak görev almıştır. 2023 yılı Haziran ayı itibari ile THY AO Turkish Cargo İş Geliştirme ve Organizasyon Başkanlığı'nda Uzman olarak görev almaktadır.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu